RÜYA
RÜYA GÖRÜYORUZ
Rüya zihnin ana fonksiyonudur.Zihin günde 24 saat rüya görür.
Beynin uyanıkken gördüğü rüya herşeyi sıralı olarak algıladığımız somut bir çerçeve içindedir.
Uykuya daldığımızda ise bu çerçeve olmadığı için rüyalar sürekli değişmektedir.
İnsanlar hen an rüya görüyor...
Biz doğmadan önce yaratılan bir toplumsal rüya...
Toplumsal rüya milyarlarca bireysel rüyadan oluşan kollektif bir rüyadır. Ve hepimiz nasıl rüya göreceğimizi öğrenme kapasitesiyle dünyaya geldik... Ve doğduğumuz andan itibaren dikkatimiz bu toplumsal rüyanın sayısız kurallarına odaklanıyor ve zihnimize bunu empoze ediyoruz...
Bunun için anne, baba, ögretmenler, okul ve dinler kullanılıyor...
Dilimizi ,dinimizi,neye inanıp inanmayacağımızı,neyi yaşayacağımızı biz seçmedik..kendi işimizi bile...
Bize aktarılan toplumsal rüya bilgisi ile sadece bir anlaşmaya katıldık...
Bu anlaşmada ilk önce herşeyin ismi öğretilir anne,baba, süt,elma... Sonrasında okul,ev televizyon aracılığıyla nasıl yaşanması gerektiği,ne tür davranışların kabul gördüğü öğretilir...
Toplumsal rüya nasıl insan olacağımızı öğretir.. Kadının ne olduğunu erkeğin ne olduğunu...
Tabii yargıyı da, yargılamayı da...
Ceza ve ödül sistemiyle ehlileştiriliriz..
Kurallara uygun davranırsak iyiyiz ödüllendiriliriz..uygun davranmazsak kötüyüz ve cezalandırılırız...
Ödül almaya çalışmak, ceza almaktan kaçınmak ,insanları memnun etme ihtiyacı, beklentileri karşılama çabası derken farklı bir kişiliğe bürünürüz...
Annenin,babanın,toplumun ve dinin inançlarının bir kopyası oluruz...
Ehlileşme sürecinde kayboluruz..
Bazen karşı çıkarız... Özgürlüğümüzü korumak isteriz..Ama korkular başlar...
Zihnimizde kendimizi,herkesi her şeyi yargılayan bir yargıç vardır artık...
Zihnimizdeki yargıç yanlış karar verir çünkü yaşadığımız bu rüya sahte bir yasa üzerine kurulmuştur...
Toplumsal rüyada insanların acı çekmesi normaldir,korku içinde yaşaması normaldir,duygusal dramalar normaldir..
Bu rüyada yaşam çok zordur çünkü yaşamı korkular yönetir...
Dünyadaki insan topluluklarına bakarsak,ıstırap, kızgınlık,intikam, nefret,bağımlılıklar,şiddet,adaletsizlik görürüz..
Farklı ülkelerde farklı boyutlarda olabilir ama toplumsal rüya korku tarafından yönetilir... Bu kabuslardan kurtulmaya ,çıkmaya çalışıyoruz..
Gerçeği arıyoruz çünkü zihnimizde depladığımız yalanlara inanıyoruz..
Adaleti arıyoruz çünkü sahip olduğumuz inanç sisteminde adalet yok...
Güzelliği arıyoruz çünkü kişi ne kadar güzel olursa olsun o kişinin güzelliğine inanmıyoruz...
Her şey içimizde olduğu halde gerçeği,adaleti,güzelliği umutsuzca dışarıda arıyoruz...
Ama zihnimizde depoladığımız anlaşma ve inançlar gerçeği görmemize engel oluyor...
Gerçeği göremiyoruz,sahte inançlar gözlerimizi kör etmi durumda...
Bu nedenle haklı olmaya ihtiyaç duyuyoruz.Herkes haksız biz haklıyız..
Bir sisin içinde yaşıyoruz.Bu sis bir rüya ,bireysel rüyamız...
Bu rüya kim olduğumuzla ilgili inanç ve kavramlarımızdan,kendimizle,başkalarıyla yaptığımız anlaşmalardan oluşuyor..
Tüm zihnimiz sisin ta kendisi..Gerçekten kim olduğumuzu göremiyoruz,özgür olmadığımızı göremiyoruz...
Toplumsal rüya içinde kaybolmuş bireysel rüyamızı yaşamaya devam ediyoruz...