• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

ALFA BİOENERJİ ŞİFA TERAPİSİ

SİNEM ŞULE ŞEKEROĞLU

Linkler
İLETİŞİM
Site Haritası

DR.ŞEFİKA KARAGÜLLE VE DORA KUNZ



DR.ŞEFİKA KARAGÜLLE VE DORA KUNZ

1950’li yıllardan itibaren enerji alanını ciddiyetle inceleyen tıp uzmanlarından birisi de nörolog ve psikiyatrist Şefika Karagülle’dir.

Karagülle tıp doktorluğu ve operatörlük tahsilini Lübnan’da, Beyrut’daki Amerikan Üniversitesinde; psikiyatri eğitimini de, İngiltere’deki Royal Edinburg Zihinsel ve Sinirsel Hastalıklar Hastanesinde, ünlü psikiyatrist Prof. Sir David K. Henderson’la birlikte yapmıştır. Ayrıca bellek üzerinde çok önemli araştırmalar yapan Kanadalı ünlü sinir operatörü Wilder Penfield’in araştırmalarında yardımcı olarak üç buçuk yıl çalışmıştır.

Karagülle işe bir şüpheci olarak başlar. Aurayı görebilen pek çok bireyle karşılaştıktan ve bunların gördüklerine dayanarak son derece isabetli hastalık teşhisleri yaptıklarını gördükten sonra bu yeteneği kabul etmek zorunda kalır ve bu konuyu incelemeye karar verir.

 Karagülle, insan enerji alanını görme yeteneğine (higher sense perception)  “yüksek duyum algılaması” = YDA adını verir. 1960’da tıp uzmanları içinde böyle bir yetiye sahip bireyler bulunup bulunmadığını araştırmaya koyulur. Bu yeteneğe sahip olduğu söylenen doktorlar önceleri onunla konuşmayı reddeder. Karagülle, kendisini reddeden ve bu tip yeteneği olduğu bilinen bir doktordan hasta olarak randevu alır.

Doktorun muayenehanesine gittiğinde, kendisini fiziksel bir muayeneden geçirmemesini, yüksek duyum algılamasını kullanmasını rica eder. Köşeye sıkıştırılmış olduğunu gören doktor sonunda buna razı olur.

“Pekala, olduğunuz yerde kalın ve bana hiçbir şey söylemeyin” dedikten sonra onu süzer ve sağlığı konusunda, ileride operasyon gerektirecek bir hastalıkla ilgili bilgiler verir. Karagülle de kendisine gizliden gizliye bu teşhisi zaten koymuştur. Karagülle, “Söylediği her şey ayrıntılarına varıncaya dek doğruydu.” demektedir.

Karagülle, benzer yeteneklere sahip birçok doktorla konuşmuş ve bu konuşmalarının sonuçlarını Breakthrough to Creativity “yaratıcılığa doğru atılım” adlı kitabında anlatmıştır. Bu doktorların çoğu, benzer yeteneklere sahip olan başka bireylerin varlığından habersizdir. Kendilerini tek başlarına ve bu anlamda garip varlıklar olarak görmektedirler. Bununla birlikte hepsi de değişmez bir biçimde bedenin çevresinde ve bedenin tümüne sinmiş bir “enerji alanı” ya da “hareketli bir frekans ağı” görmekte olduklarından söz etmişlerdir.

Bu doktorlardan bazıları şakraları da görür, ancak bu terimden habersiz oldukları için bunları, “belkemiği boyunca belirli yerlerde bulunan ve endokrin sistemi etkilemekte olan enerji girdapları” olarak tanımlar. Meslekî ünlerine zarar vermemek için bu yeteneklerini bir sır gibi saklar.

Karagülle kitabında, onlardan takma adlarıyla söz etmekte, ancak aralarında ünlü cerrahlar, Cornell Üniversitesi tıp profesörleri, büyük hastanelerden bölüm başkanları ve Mayo Klinik’in doktorları bulunduğunu da belirtmektedir. “Bunlardan çoğu bu yetenekleri konusunda biraz rahatsızlık duyuyor, ancak yararlı gördükleri için hastalık teşhislerinde kullanıyorlar” demektedir.

Dr. Karagülle yukarıda söz ettiğimiz “yaratıcılığa doğru atılım”da Diane takma adını verdiği olağanüstü yetenekli bir durugörürden söz eder. Ölümünden sonra yayınlanan son kitabı “The Chakras and the Human Energy Fields”, “Şakralar ve İnsan Enerji Alanı” adlı eserinde bu durugörürün Dora Kunz olduğunu açıklar.

 Dora Kunz olağanüstü bir durugörü yeteneğine sahip bir bayandır. Dr. Karagülle Dora Kunz’la çok fazla sayıda ve etkileyici deneyler yapmıştır. Bu çalışmalar çok orijinal ve otantik çalışmalardır. Dora Kunz’un hastalıklar ve organlar hakkında sıradan insanların bilebileceğinden öte hiçbir tıbbi bilgisi yoktur. Buna rağmen onun enerji alanlarını yorumlayarak yaptığı teşhisler tıbbi teşhisler ile örtüşür. Enerji alanının yanı sıra sanki bir röntgen cihazı gibi iç organların durumunu da açıkça görebilmektedir.

 Dr. Karagülle ile yaptıkları bir deneyde bir hastanın beyninin bir kısmının olmadığını görmüş ve böyle bir şeyin mümkün olamayacağını düşündüğü için yanıldığını zannetmiştir. Oysa gerçekten de hastanın geçirdiği bir rahatsızlıktan dolayı beyninin bir kısmı alınmıştı.

Dora Kunz’un tanımladığı insan enerji alanı,  fiziksel bedenin hem dışında hem de içinde ona nüfuz etmiş bir şekilde parlayıp sönen bir ışık ağı biçimindedir. Bu enerji bedeni yoğun fiziksel bedenin sınırlarını aşmakta ve yaklaşık olarak 5 santimetrelik bir mesafeye yayılmaktadır. Kunz, fizik bedendeki herhangi bir hastalığın öncelikle bu enerji bedende belirdiğini, hastalık ortaya çıktıktan sonra da enerji alanındaki bozukluğun devam ettiğini söyler.

 Kunz, bu enerji beden içerisinde 8 adet büyük güç girdabı ve birkaç küçük girdap tanımlar. Bunlar şakralara karşılık gelmektedir. Kunz’a göre enerji, spiral koniler biçiminde bu girdaplardan içeri ve dışarı hareket etmektedir. Bu büyük girdaplardan yedi tanesi bedenin salgı bezleriyle direk ilişkilidir. Kunz onları fizik bedendeki hastalıklarla da ilişkilendirir.

Bu girdapların beş tanesi omurga boyunca yerleşmişti. Bedenin sol yanında, dalak ve pankreas bölgesinde yerleşmiş bir başka girdap daha vardı. Diğer iki büyük girdabın birisi alında diğeri başın üstünde yerleşmişti. Kunz’un özellikle doğu literatürlerinde söz edilen ve kendisinden önce başka durugörürler tarafından da saptanmış olan enerji merkezleri yani şakralar hakkında son derece tutarlı gözlemleri olmuştur.

Dr. Karagülle, Kunz ile yaptığı deneylere ilk önce sağlıklı kişiler üzerinde gözlem yaparak başlar. Bu gözlemler, hastalık durumuyla kıyaslamak için bir temel teşkil edecektir. Kunz gün be gün sağlıklı kişiler hakkında raporlar vererek onların enerji bedenleri, şakraları, fiziksel organları, salgı bezleri, sinirleri ve dokuları hakkında tanımlamalar yapar.

Karagülle Kunz’la yaptığı ilk deneylerden birisini kendi ifadeleriyle şöyle anlatıyor:

“Bir bayan arkadaşım ve eşi sağlıklı kişileri değerlendirme programımıza kobay olarak katılmaya razı oldu. İlk değerlendirmede Dora, onları çok sağlıklı gördüğünü söyledi. Bir yıl sonra bir gün eşlerden erkek olanı bana uğradı ve ben de Diane’den onu bir kez daha muayene etmesini istedim.

Diane muayene ettiği kişinin yanında her şeyi anlatmakta tereddüt ediyordu. Bana bunu işaret etti ve değerlendirmesinin geri kalanını o gittikten sonra anlattı. Enerji bedeninde bir yıl önce olmayan yarıklar ve bozukluklar olduğunu söyledi. Bu durumu tarif etti ve bunun bir ya da bir buçuk yıl içerisinde çok ciddi bir fiziksel rahatsızlığa yol açacağını ve kalçalarının kötü bir duruma geleceğini söyledi.

Diane’ın gözlemlerinin bir hastalığın başlangıcını öngörme hakkında bile oldukça isabetli olduğunu anlamaya başlamıştım. Bu durumu eşine anlattım. Tıp açısından kendisine söyleyebileceğimiz herhangi bir şey olmadığı için bu durumu kocasına anlatmamaya karar verdik. Onları, yıllardır yapmayı planladıkları dünya seyahatine çıkmaları için teşvik ettim. Eğer Diane’in söyledikleri doğru çıkarsa hiç değilse sağlıklı olduğu zamanı iyi geçirmelerini istiyordum. Gerçekten de adamda 18 ay içerisinde giderek kötüleşen Parkinson hastalığı ortaya çıktı ve kötü duruma gelen kalçaları sebebiyle bir operasyon için hastaneye yatmak zorunda kaldı.

Diane bu durumun bir prekognisyon (önceden bilme) olmadığını söylüyordu. Çünkü enerji alanı hastalığın fizik bedende ortaya çıkmasından aylar önce durumu açıkça göstermekteydi. Çalışmalarımızın devamında Diane, birçok kez enerji alanında gördükleriyle bir hastalığın ortaya çıkışını ya da bir hastalığın gelişimine ait işaretleri önceden tahmin etmiştir. O daima bu enerji örüntüsünün her noktada fiziksel bedenle yakından ilişkili olduğunu tanımlamıştır.”

Dr. Karagülle çok sayıda sağlıklı bireyi gözlemledikten sonra artık hasta kişilerin enerji alanlarını incelemeye karar verir ve bu gözlemleri iki kategoride yürütür.

 Birinci grup tıbbi geçmişlerini iyi bildiği kişilerden oluşur. İkinci grup hakkında hiçbir şey bilmediği hastalardır. İkinci gruptakilerin kayıtlarını daha sonra inceleyerek sonuçları değerlendirecektir. Bu yöntemin sebebi Kunz’un kendisinin zihnini okuma olasılığını ortadan kaldırmak istemesidir.

Bir hastanenin endokrinoloji bölümüne gidip oradaki bekleme odasında bulunan hastalar üzerinde gözlemler yapılır. Dr. Karagülle rastgele birisini seçer ve hastaların hiçbir şeyden haberi olmaz. Kunz’un gözleminden sonra Karagülle seçtikleri hastanın tıbbi raporlarını inceler ve her seferinde hayrete düşer.

 Karagülle, Reichenbach’ın çalışmalarını incelediği sıralarda bir gün, Dora Kunz’a kristallerin ya da mıknatısların etrafında herhangi bir şey görüp görmediğini sorar. Kunz buna biraz şaşırarak her şeyin etrafında bir güç alanı olduğunu söyleyerek cevap verir. Onun için bu alanları görmek bir çiçeğin renklerini görmek kadar normaldir.

 

Mıknatıs Deneyleri

İlk deneyde Karagülle kutupları işaretlenmemiş bir mıknatısla gelir. Kunz hemen kuzey ve güney kutuplarının hangisi olduğunu söyler. Bunu nasıl anladığı sorulunca “kuzey kutup her zaman mavi, güney kutup her zaman kırmızımsı bir renk yayar” diyerek cevap verir.

İkinci deneyde Karagülle, işaretlenmemiş bir mıknatıs alır ve kutuplarından birisini sağ elinin avuç içine doğru yaklaştırır ve Kunz’a ne gördüğünü sorar. Kunz avuç içine doğru kırmızımsı bir sis gördüğünü söyler. Bu, mıknatısın güney kutbu olduğunu gösterir.


 

Saat
ŞİFACININ GÖZÜNDEN